1 Şubat 2011 Salı

Lübnan İlgisi - Işık Kansu

Lübnan İlgisi
AKP döneminde PTT’nin T’sinin özelleştirilmesi ile ilgili açtığı bir soruşturmanın hemen ardından emekli olmak zorunda bırakılan eski Ankara DGM Savcısı Ömer Süha Aldan, bilgisunardaki “Etki” haber sitesinde ilgi çeken yazılar yazıyor.

Örneğin, “Liderlik Öngörüsü Ödülü” adlı yazısı, Recep Tayyip Erdoğan’ın Lübnan’daki hükümet bunalımı üzerine devreye girip Lübnan Başbakanı Saad Hariri’ye yardım için adeta çırpınmasından yaklaşık bir ay önce yazılmış. Aldan yazısında, geçen kasım ayında Recep Tayyip Erdoğan’ın Lübnan’da Arap Bankalar Birliği’nin “Yılın Liderlik Öngörüsü Ödülü”nü aldığını anımsatıp kimi sorulara yanıtlar aramış:

“Ödülü kim verdi? Arap Bankalar Birliği Başkanı Adnan Ahmad Yusuf Abdulmalek. Ödül töreni sırasında kim hazır bulundu? Lübnan Başbakanı Saad Hariri.
Abdulmalek aynı zamanda Albaraka Türk Katılım Bankası AŞ’nin yönetim kurulu başkanı. Albaraka Türk’ün başkan yardımcısı kim? Yalçın Öner. Başbakan’ın eski danışmanı Cüneyd Zapsu’nun sahibi olduğu BİM Mağazaları’nın yönetim kurulu üyesi.
Albaraka Türk’ün yüzde 54.06 oranındaki hâkim ortağı olan Albaraka Banking Group kimin malı? Hariri’lerin, yani Lübnan Başbakanı’nın ailesinin. Velhasıl işin özü Arap Bankalar Birliği işin süslü tarafı, gerçekte ödülü veren Hariri ailesinden başkası değil.”
Emekli savcı Aldan, Hariri ailesinin Türkiye’de birçok firmanın ortağı ve sahibi olduğuna da değindiği yazısında özetle demiş ki:
“Ailenin bugünlerde özelleşecek otoyollar, Boğaz köprüleri, enerji ihaleleriyle ilgilendiği ve hatta özel havayolu kurma girişiminde bulunacağı söyleniyor. 2011 seçimlerine kadar geçecek süreçte Hariri ailesinin yeni özelleştirmelere yanaşmasını görür isek hiç şaşırmayalım. Hariri’lerin Türk malına, iktidarın da seçim finansmanına gereksinimi varsa neden olmasın?”
Uyuşmazlık Telefonla Çözülür mü?
Maden kazasında yaşamlarını yitiren işçilerin “güzel öldüğünü” söyleyen Çalışma Bakanı Ömer Dinçer, iş müfettişlerini uyarıyor:
“İşyerine gidince işverenleri korkutmayın. Danışmanlık yapın.”
İş Müfettişleri Derneği de, “Sayın Bakan” diyor:
“Demokratik ülkelerde yasalar geçerlidir. Bizler denetimlerimizi yasalara, tüzüklere, yönetmeliklere göre yaparız. Sayın Bakan’ın göreve başladığı tarihten bugüne kadar işyerlerine danışmanlık yapacağımızı ilişkin bir genelgesini görmedik. Zaten böyle bir genelge yayımlasa da yasalara uygun düşmez.”
Çalışma Bakanı Ömer Dinçer’e göre, eğer bir yakınma varsa “işadamına telefon edilecekmiş, kanun hatırlatılacakmış, haksızlık varsa, işverene ‘Telafi et, mahkeme ile uğraşma’ denecekmiş.”
İş Müfettişleri Derneği, yine “Sayın Bakan” diyor:
“Telefonla hukuksal bir uyuşmazlık çözülebilir mi? O zaman, iş mahkemeleri de işadamlarına telefon ederek çözsünler davaları! İşçi şikâyetleri belgeye dayanır, tanığa dayanır. İnceleme ve soruşturma sonucunda çözülür.”
Daha çok sanık
Eğitim-Sen Hacettepe Üniversitesi İşyeri Temsilciliği, İhsan Doğramacı’nın “Daha ileriye, en iyiye” sloganını kendine ilke edinmiş Hacettepe Rektörlüğü’nden hiç de hoşnut değil.
Nasıl hoşnut olsunlar ki… Yalnızca geçen güz döneminde 30’a yakın Eğitim-Sen üyesi hakkında soruşturma açılmış. Son olarak, Eğim-Sen üyesi yedi çalışanın yürüttükleri sendikal çalışmalar soruşturma konusu olmuş. Suçlanma gerekçeleri de çok dikkat çekici:
“Biri sendika işyeri temsilcisi olmak üzere, iki çalışanın Eğitim-Sen adına ‘izinsiz olarak’ tanıtım masası açıp ‘Öğrencime Dokunma ve Asistan Kıyımına Hayır’ başlıklı el ilanlarını dağıtmak…”
Bu çalışanlar, kendilerine gönderilen resmi yazıda “sanık” olarak anılıyorlarmış.
Hak ve özgürlük arayanlar her alanda “sanık”laşırken birileri de daha ileriye, en iyiye gidiyor…
Serbest Piyasa
Türk askerinin kafasına torba geçirmişlerdi. Sıra şimdi emekçilerde…
AKP’nin torba yasası ile işçi hakları budanıyor biliyorsunuz… Son kongresinde ruhunu AKP’ye teslim etmiş bulunan Türk-İş ne mi yapıyor?
İstiklal Caddesi’nde piyasa yapıyor…
Kesin dönüş
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, AKP’nin seçimlerde Hizbullah ile işbirliği yapacağını söyleyince Recep Bey, veryansın etti:
“AKP’yi Hizbullah’la, herhangi bir terör örgütüyle ilişkilendirme gayreti içerisine girmek bir densizliktir, namertliktir.”
Bu sözler bize, 12 Eylül 2010 halkoylaması öncesi bir tartışmayı anımsattı. Recep Bey, İmralı’daki ile pazarlık yaptıklarına ilişkin savlara 2010 Ağustos sonunda “Bizim bunlarla bir araya oturduğumuzu söyleme şerefsizliğini yapanlar bunun hesabını her yerde vereceklerdir. Hukukta bir kaide var, iddia sahibi iddiasını ispatla mükelleftir” karşılığını vermişti. Aradan birkaç hafta geçmiş, İmralı ile görüşüldüğü kesinleşince de Recep Bey “kesin dönüş” yapmıştı:
“… bu ülkenin istihbari örgütleri görüşür. Neyi görüşür? Terörü acaba minimize eder miyim, terörü bu ülkede yok edebilir miyim? Bu gibi düşüncelerle ülkemizin geleceği, halkımızın, milletimizin geleceği için bu görüşmeleri yapar. Bu, onların zaten doğal görevidir.”
İzleyip bekleyelim, Hizbullah tartışmasında Recep Bey nereden nereye gelecek?

0 yorum:

Yorum Gönder