S
evgili okuyucularım, Türkiye’de gerçekten akıl almaz işler oluyor. Bugün size basit (!) bir örnek vereceğim. Odatv’nin sahibi olan Soner Yalçın, CHP Genel Başkan İletişim Koordinatörü Baki Özilhan’a 27 eylül 2010 tarihinde bir mektup yazıyor.
“Sevgili Baki ağabey” diye başlayan iki sayfalık mektubunda Halk TV’nin iyi gitmediğini, yeterince izlenmediğini belirtiyor, bu kanalı satın almak istediğini söylüyor ve mektubunu“Bu yazdıklarımı Kemal Bey’e de okuyabilirsin” diye bitiriyor.
Geçen hafta Odatv polis tarafından basılıyor, bu mektup da bulunuyor.
Ötesini CHP İzmir milletvekili ve Grup Başkanvekili Kemal Anadol’un, Tayyip tarafından yanıtlanması istemiyle dün Meclis Başkanlığına verdiği soru önergesinden izleyelim:
Böylece, iki kişi arasındaki özel bir yazışmanın söz konusu tutuklamaya yönelik aramalarda ele geçirildiği, delil olarak alındığı ve ardından soruşturmanın gizliliği hiçe sayılarak bir kısım medya temsilcilerine (AKP yandaşı medyaya) servis edildiği ortaya çıkmış oldu.
“Ergenekon üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan gazeteci Soner Yalçın’ın Halk TV ile ilgili olarak CHP İletişim Koordinatörü Baki Özilhan’a gönderdiği mektup, Yalçın’ın tutuklanmasının ardından yandaş medya tarafından kamuoyuna açıklandı.
Ergenekon soruşturmasının başladığı günden bu yana, ilki 25 mart 2008 tarihinde olmak üzere, toplam 17 adet soru önergesi verdim. Her önergemde ısrarla soruşturma ve dava ile ilgili alınmış olan yayın yasağı ve gizlilik kararına rağmen, elde edilen deliller, telefon konuşmalarının içerikleri ve sorgulama tutanaklarıyla ilgili basına yansıyan haberlerin kimler tarafından sızdırıldığını öğrenmek istedim.
Ancak bugüne kadar bu soru önergelerime ya hiç cevap verilmedi, ya da verilen cevaplarda tatmin edici bir açıklama yapılmadı. Bu bağlamda;
1- Özel bir yazışma olan Soner Yalçın’ın Baki Özilhan’a göndermiş olduğu mektup, Soner Yalçın’ın tutuklanmasının ardından kim ya da kimler tarafından, daha açık bir ifadeyle aramayı gerçekleştirip delilleri toplayan polisler mi, yoksa toplanan delilleri mahkemeye sunmakla görevli savcılar tarafından mı basına sızdırılmıştır?
2- Gizli olması gereken bilgilerin basına bu kadar rahat ve hızlı bir biçimde sızdırılmasının ve bunu yapan kamu görevlilerinin bugüne kadar ortaya çıkarılmamış olmasının nedeni nedir?
3- Bu bilgileri sızdıran kamu görevlileri hükümetiniz tarafından kollanmakta, hatta yönlendirilmekte midir?
4- Aslında suç işleyen bu kamu görevlileri hükümetiniz tarafından korunmuyorsa, bugüne kadar yakalanmamış olmalarını, hükümetinizin beceriksizliği olarak açıklayabilir miyiz?
5- Soner Yalçın’ın Baki Özilhan’a yazmış olduğu mektubun kamuoyuna yansımış olması, hükümetinizin sadece telefonları dinlemekle kalmadığının, aynı zamanda tüm elektronik yazışmaların, faks ve mektupların da takip edilerek fişlendiğinin bir göstergesi değil midir?”
Tayyip, Kemal Anadol’un bu soru önergesine ya hiçbir zaman yanıt vermeyecek, ya da vermiş gibi görünüp bilinmesi gereken gerçekleri birkaç cümle ile örtbas etmeye kalkışacaktır.
Anadol, önergesinde zaten söylüyor. Bu konularda bugüne kadar toplam 17 soru önergesi vermiş. Bunlara ya yanıt verilmemiş, ya da geçiştirilmiş.
Böyle ülke yönetimi olur mu? O zaman nerede kaldı Meclis’in denetleme yetkisi! Nerede kaldı ileri demokrasi!!!
X X X
Şimdi gelelim olayın içyüzüne. Gazeteci Soner Yalçın, CHP Genel Merkezinde medya işlerinden sorumlu Baki Özilhan’a yazdığı mektupta Halk TV’yi satın alıp canlandırmak istediğini söylüyor. Halk TV şu anda kapalı ve yayın yapmıyor. Parasızlık ve kötü yönetim nedeniyle pes etmiş durumda!
Ancak Soner bir konuda yanılgıya düşüyor ve mektubunu yanlış adrese gönderiyor!..Çünkü Halk TV’nin sahibi ve yetkilisi CHP değil. Sahipleri, Antalya’lı bazı işadamları.
İkincisi, Soner’in yazdığı mektupta yaklaşık 15 gazetecinin ismi geçiyor. Onlardan biri de benim.
Diyor ki “Eğer biz bu kanalı alırsak, isimlerini saydığım bu gazeteciler bize program yapacaklar. Yayınlar güçlenecek ve izlenecek.” Mektubun özeti bu.
Mektupta benim de ismim geçiyor ama ben ne Soner Yalçın, ne de başka bir kişiyle bu konuyu konuşmuş değilim. Bana böyle bir talep de gelmedi. Demek ki Soner, mektubunda bu konudaki dileğini iletiyor. Kanalı alsaydı, belki benden de program yapmamı isteyecekti.
Sonuçta, bu bir ticari mektup. Zor durumdaki bir televizyon kanalı için yazılan “Ben bunu almaya talibim” mektubu.
O halde nasıl oluyor da, iki kişi arasında kalması gereken özel ve sıradan bir mektup, Odatv’de yapılan aramada ele geçer geçmez yandaş medyaya sızdırılıyor ve orada çarşaf çarşaf yayınlanması sağlanıyor?
Aramalarda ele geçen bir belgede suç unsuru da olabilir. Ancak adına “Soruşturmanın gizliliği” denilen yasal bir kavram var. Bu gibi belgeler ancak savcılık iddianamesinde veya mahkemede ortaya çıktığı zaman açıklık kazanır ve yayınlanması serbest olur.
İçinde suç, tehdit, şantaj, örgütçülük vesaire yok.
Türkiye’de ise bunun tam tersini yaşıyoruz. Ele geçen bir belge –içinde suç unsuru olsun veya olmasın- derhal yandaş medyaya servis edilip orada yayınlanması sağlanıyor. Bu mektup da onlardan sadece biri.
Kemal Anadol önergesinde soruyor:
“Bu belgeleri polis mi, savcılar mı sızdırıyor?”
X X X
İş bu kadarla kalsa yine iyi! AKP karşıtlarının dostlarıyla, arkadaş ve yakınlarıyla yaptığı özel telefon konuşmaları da yandaş medyaya servis ediliyor…Çünkü telefonlar dinleniyor.
Sadece telefonlar dinlense, ona da şükredeceğiz! İthal edilen özel aygıtlarla ortam dinlemesi yapılıyor. Ayrıca bütün yazışmalar izleniyor…
Ve yapılan herhangi bir aramada ele geçirilen –bazıları düzmece- her belge, suç olsun veya olmasın, yandaş medyanın emrine sunuluyor.
Soner Yalçın’ın Baki Özilhan’a yazmış olduğu mektup, bunun son örneği. “O mektubun yandaş medyada ne işi vardı, kimler tarafından hangi amaçla servis edilmişti”diye sormak, hiçbir şeyi değiştirmez! Sadece Anadol’un önergesine verilecek (!) yanıtı bekleyeceğim. Eğer verilirse!
ÖLÜM İLANI
Türkiye’de nasıl aile dramları, birbiri ardından nasıl acılar yaşanıyor. Analar babalar evlat acısına dayanamayıp ölüyor. Aşağıdaki ölüm ilanı dünkü gazetelerde yer aldı. Üzerinde hiçbir yorum yapmadan, sizlere aynen iletiyorum:
“Onurlu bir Türk subayı olan Dz. Tbp. Bnb. ZEKİ MESTEN’in babası MEHMET ALİ MESTEN oğlunun maruz kaldığı duruma dayanamayarak 19 şubat 2011 tarihinde vefat etmiştir. Merhuma Tanrı’dan rahmet, ailesine ve sevdiklerine sabır ve başsağlığı dileriz. HASDAL’DAKİ EVLATLARI.
Not: Cenazesi 21 şubat 2011 tarihinde öğle namazında Mersin Güneykent Şehit Mezarlığı Camiinden kaldırılacaktır.
Oğlu Hasdal’da tutuklu olduğundan, tüm Vatan evlatlarına duyurulur.”
0 yorum:
Yorum Gönder