11 Mart 2011 Cuma

‘Avrupa Avrupalılarındır’ ya da Yeni Kapitalizm- Erol Manisalı

 ‘Avrupa Avrupalılarındır’ ya da Yeni Kapitalizm

1990 sonrasında Avrupa’nın İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ağır toplarında ulusalcı politikalar öne çıkmaya başladı.
- Almanya’da Hıristiyan Demokratlar ve liberaller ilerleme yaptı. Ekonomide küresel, ekonomi dışı öğelerde ulusal bakıyorlar.

- Fransa ve İngiltere biraz gecikme ile ulusal politikalara yöneldi. Sağ ve liberaller,“ulusalcı çizgiye kaydılar”.

“Avrupa kimliği” biraz içine kapanarak, sağ, muhafazakâr ve liberal kanatlara yöneldi; bir anlamda, “Avrupa Avrupalılarındır” politikaları ve uygulamaları AB için çekici olmaya başladı.
Türkiye’deki “liberaller” ile Avrupa’dakileri karıştırmamak gerekir.Türkiye’de liberallik ulusal politikalara karşıdır. Ancak, İngiltere başta olmak üzere Avrupa liberalliği “ulusal ve kapitalisttir”.
Avrupa kapitalizmi 19. yüzyıldan beri Avrupa’daki ulus devlet oluşumlarına destek olmuş ve kılcal damarlarıyla onu beslemiştir.
Avrupa’da eksen kayması mı?
İngiliz Başbakanı Cameron’un 2011’de Türkiye’de belirttiği gibi, “kendine dönme, koruma, kültürel kapanma gibi öğeleri de beraberinde getirmeye başladı”. 21. yüzyıl Avrupa’da “yeni kapitalizmin” ortaya çıkışına yol açtı.
Bir yandan Avrupa Birliği kendi içinde bütünleşirken öte yandan Merkel’in, Sarkozy’nin ve Cameron’un kendine dönme, ulusal politika izleme uygulamalarını görmeye başladık. Avrupa büyüklerinde 1990 sonrasında bir “eksen kayması” oluşuyor.
Almanya, Fransa ve İngiltere dil ve kültür konusunda artık daha ulusal bir çizgideler. Avrupa’ya yeni göç istemiyorlar. Bunun yerine gidip fabrikalarını Çin’de, Hindistan’da,Türkiye’de kuruyorlar. Aslan payı yine kendilerine kalıyor.
Türkiye ve benzerlerinde solun misyonu
Türkiye’de ise ulusal politikalara daha çok solun sahip çıktığını görürüz. Avrupa’da sağ ve liberaller ulusal politikalara yönelirken Türkiye ve benzerlerinde neden daha çok sol, ulusal politikalara sahip çıkıyor?
Çünkü Türkiye ve benzerleri ile Avrupa’nın ulusallık anlayışları farklı. İngiltere, Fransa ya da Almanya için ulusallığın içeriğinde şunlar bulunur;
- Kendi kültürel ve iktisadi küresel üstünlüğünü koruma ve geliştirme.
- Kendi penceresinden, “dışarıdan gelecek olumsuzlukları engelleme”. Nüfus göçünden stratejik sektörlerinin desteklenmesine kadar geniş bir alanı koruma.
Buna karşılık Türkiye ya da bir Latin Amerika ülkesinde ulusallık; ezilmeme, sömürülmeme, kendi kültürel kimliğini sürdürme öğelerini içerir. Dış ilişkilerde denge arayışı vardır.
Avrupa’da kapitalizmin ulusallığı etken ve egemen; Türkiye ve benzerlerinin ulusallığı ise edilgen bir içerik taşır. İşte sol burada devreye girer; tanım gereği, azgelişmiş ülkelerde sol, emperyalist oluşumlara karşıdır.
İslam ülkelerinde solun sürekli budanması ve yaşamasına izin verilmemesi sonucu dinci örgütlenmeler çok defa, emperyalizme karşı solun işlevini farklı bir biçimde yerine getirmeye çalışır. İran,Filistin (Hamas) ve Mısır olaylarında olduğu gibi.
Müslüman Kardeşler’in Mübarek döneminde baskı altında tutulmasının nedeni buydu. Sorun onun dinciliği değil, antiemperyalist kimliği idi.
Şubat 2011’de Cameron ve Sarkozy’nin Ankara ziyaretlerinde yaptıkları açıklamalar, Avrupa büyüklerinin 1990 sonrası daha da belirginleşen politikalarını ortaya çıkarıyor.
Dünya küreselleşirken Avrupa’nın büyük ülkeleri “yeni ulusalcılığı” ortaya koyuyorlar. 1990 sonrasında Avrupa’daki yeni ulusalcılık, yeni faşizmin kimi özelliklerini gösteriyor. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi Avrupa’nın (kapitalizmin) ulusalcılığı ile sömürülen azgelişmiş dünyanın ulusalcılığı farklı ve asimetrik özelliktedirler. “Biri egemenliğini sürdürmek, diğeri çıkar ilişkilerinde dengeyi sağlamak anlamını taşır”.
Emre Kongar’ın 26 Şubat 2011 tarihli köşesinde Robert O. Paxton’un “The Anatomy of Fascism” adlı kitabından aktardığı Avrupa’daki yeni faşizm öğeleri, 1990 sonrasının “yeni kapitalizmi” ile ilgilidir.
“Yeni Küresel Kapitalizm”, yeni faşizmi de kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir. Sistem içinde, “sistemden daha fazla yararlananlar ile, daha az yararlananlar veya zarar görenler arasında çıkar çatışmaları ortaya çıkıyor”. R.O. Paxton’un kitabında belirttikleri sistemden daha fazla yararlananların, “bunu ancak yeni faşizm (neo fascism) sayesinde sağlayabilmelerinin sonucu” ortaya çıkan bir durumdur.
Ancak bu durum uzun vadede, sistemden daha fazla yararlananları da krize sokabiliyor; aynen 2008’de ABD’de başlayan dünya ekonomik bunalımında görüldüğü gibi.
Hele araya son Libya örneğinde olduğu gibi, “yeni işgal ve egemenlik öğeleri de eklenince” yeni faşizm yalnız “dışardakilere” değil, yarattığı istikrarsızlık ile, “içerdekilere” de zarar vermeye başlıyor.

0 yorum:

Yorum Gönder