11 Mart 2011 Cuma

İlaç İçin Olsun -Işık Kansu

 İlaç İçin Olsun

KADER’in hedefi Meclis’in yarısını kadınlarla doldurmakmış. Ah, keşke…
KADER’in hedefine ulaşmada kamuoyuna tanıttığı “kadın yüzleri”ne bir baktık. Patron kadınlar var, televizyon dünyasının her konuda soluksuz konuşanlarından Ayşe Özgün var, bir de Gülben Ergen var…
Ama ilaç için, bir işsizin ya da her gün imanı gevreyen bir çalışan kadının ya da yaşamın tüm yükünü omuzlarında taşıyan bir ev kadınının “yüzü” her nedense yok…
Doğru ya, Gülben varken onların yüzüne kim bakar?
Adı Var, Kendisi Yok
Devrimci Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin, Ankara Mithatpaşa Caddesi’ndeki evinin yıkık halini bu köşede dile getirmiş, bunun üzerine dönemin Kültür Bakanı İstemihan Talay, evi kamusal kullanım için onartmıştı.
AKP gelir gelmez, Mustafa Necati’nin evini kuru fasulyeciye vermeye kalktı. Bu uygulama tepki toplayınca, ev TBMM’ye devredildi.
Evin son durumunu eğitimci Mustafa Aydoğan’dan öğrenelim:
“Mustafa Necati’nin evini onarımdan sonra görmemiştim. Bir resim sergisi vesilesiyle gördüm. Sergi giriş katında idi. Gelmişken ikinci katı da görmek istedim. Bir görevli ‘yasak’ dedi. Asıl sorumlu ile görüştüm. Gezmeme yardımcı olması amacıyla bir refakatçi ile görmeme izin verdi. Salon ve odalar güzel koltuklarla donatılmıştı. Bana verilen tanıtım belgesine göre, Mustafa Necati’nin evinin ikinci katındaki tüm hizmetlerden (kültürel faaliyetler, günlük gazete, dergi, internet, özel toplantılar, kokteyller) TBMM’nin eski ve yeni üyeleri ile Meclis personeli yararlanabiliyormuş. Oysa Mustafa Necati, ‘Yıllar boyu kötü yönetimlerin ihmal ettiği, aydınlanmadan yoksun kalmış halkı aydınlatmak da bizim görevimizdir’ diyordu.”
Mustafa Aydoğan, mektubun sonunda kısaca özetlemiş gördüklerini:
“Binanın girişinde Mustafa Necati adı yazılı, ama içerde Necati yok.”
En Büyük Tahliye
Büyük başarıymış Libya’daki Türklerin tahliyesi…
Oysa, Mülkiye dergisi Genel Yayın Yönetmeni Dr. Serdar Şahinkaya bir başka tahliyeyi anımsattı bizlere:
“Cumhuriyet tarihinin en büyük tahliyesi bu ise, demek ki başka tahliyeler de olmalıdır. Ama onlardan tık yoktur. Tık. Varsa yoksa son sekiz yılda ne yapıldı ise ‘Cumhuriyet tarihinin en iyisi’ diye abartarak anlatmak.
Balık hafızalı ve nerede ise kendi tarihini hiç okumamış, okudu ise en hafif tabiriyle unutmuş insafsız kalem erbaplarına hatırlatmak lazım gelir:
Neyi ya da kimi?
II. Dünya Savaşı sırasında Paris Büyükelçisi olan Behiç Erkin’i tabii ki.
6 milyon Yahudi soykırıma uğramak üzere bilmedikleri bir istikamette raylar üzerinde trenlerle Auschwitz’e doğru yol alırken, Behiç Erkin Türkiye’den getirttiği ya da üzerlerine ay-yıldız astırttığı, ‘Büyükelçi’nin vagonları’ diye anılan trenlere bindirdiği 20 bine yakın Yahudiyi aynı rayların ters istikametinde, hem de Almanya toprakları üzerinden yaşama, yani Türkiye’ye göndermeyi başarmıştı.
İşte Cumhuriyet tarihinin en büyük tahliye operasyonu budur.”
Asıl Neden…
Deneyimli gazeteci dostumuz Yılmaz Polat, ABD’den gönderdiği son mektubunda, son birkaç haftadır Washigton ile Ankara arasındaki iletişimdeki protokolü garipsediğinden söz ediyor:
“Başkan Obama’nın muhatabı Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül’ün de Ankara Büyükelçisi Ricciardone değil. Obama’nın yürütmenin başındaki başbakanla da konuşmasında yadırganacak bir şey yok. Ancak, Obama’nın Gül’ü tamamen by-pass etmesi de normal değil. Başkan Obama nedense Gül’ü bir yıldır aramıyor. En son Gül, Obama’yı 2010 Mart ayının ilk haftasında sözde Ermeni soykırım tasarısına karşı çıkması için telefonla arayıp konuştu. Halbuki, Başkan Obama, 2009’da Ankara’ya Başbakan Erdoğan’ın değil, Cumhurbaşkanı Gül’ün resmi konuğu olarak gitti. Ortak basın toplantısı yaptı.
Obama’nın Cumhurbaşkanı Gül’ü hiç aramaması teamüllere uygun değil. Bu durumun Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma arzusuyla ilgisi olabilir mi? Ya da asıl neden güç mü? Göreceğiz.”
Uyumaktan Başka
Türkiye’nin ilk iktisatçı Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, “Yüksek yargı bugüne kadar uyumaktan başka bir şey yapmadı” demiş, biz de yıllardır Anayasa Mahkemesi’nin önünde bekleyen kimi davaları anımsatmıştık.
Aradan iki hafta geçti. Sözünü ettiğimiz TRT, Devlet Memurları, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası, Tohumculuk, Tapu, telefon dinlemelerine ilişkin Ceza Muhakemesi Yasası ile ilgili iptal istemli davalar konusunda yine en ufak bir gelişme olmadı.
Gündemini Haşim Kılıç’ın belirlediği Anayasa Mahkemesi’ne birisi çıkıp da “Uyumaktan başka bir şey yapmıyorlar” derse hiç de hoş olmayacak doğrusu.
Güçlendirme
CHP’li yetkililer, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı çekincesiz kabul etme düşüncelerinin gerekçesini “yerel yönetimleri güçlendirme” diye tanımlıyorlar.
CHP Parti Meclisi içinde de yerel yönetimlerle ilgili uzman kişilerin var olduğu biliniyor.
Onlara danışsalar, yerel yönetimleri güçlendirme ile onlara özerklik verme arasında dağlar kadar fark olduğunu anlayacaklar.

0 yorum:

Yorum Gönder