11 Mart 2011 Cuma

Nevresimden Bavul! -Mustafa BALBAY

 Nevresimden Bavul!

6 Mart 2009’da, 31 saatlik kesintisiz polis-savcı-yargıç üçgeninin ardından tutuklandığımda Metris Cezaevi’nde T-24 No’lu tecrit hücresine konmuştum. Burada bir hafta tutulduktan sonra Silivri 4 No’lu Cezaevi’ne götürüldüğümde kalabalık, en azından 3-4 kişilik bir koğuşa konulmayı beklerken yine tek başıma ayrı bir koğuşa kapatıldım.
Yalnızlığımın birinci ayı dolduğunda, Adalet Bakanı Sadullah Ergin Meclis kürsüsünde şöyle konuşmuştu:
“Mustafa Balbay adlı şahıs sadece 6 gün tek kişilik hücrede tutulmuştur.”
Haberi tek başıma dinlerken bunca hukuk birikimi olan Türkiye’nin Adalet Bakanı’nın böylesine gerçeklerin dışına çıkmasına hüzünlenmiştim.
Aradan 2 yıl geçti; yine tek başımayım, 2 yılın bir haftası Metris T-24’te tek, 1.5 ayı Silivri B9-Üst’te tek, 5 ayı B-7’de 2 kişi, 5 ayı F-7’de 3 kişi, 1 yılı F-12’de 3 kişi…
İkinci yılda Silivri 1 No’lu Cezaevi F-3 alt koğuşun müşahade hücresinde tek kişi.
Anadolu’da bir söz vardır:
İki göç bir yangın eder.
İki yılda 6 göç; demek ki, 3 yangın yaşamışız. Yazı aramızda döküntüm de çoktur. Bir şey atamam. Hele kitap; okuyacak birine ulaşacağından emin olmadıktan sonra nasıl feda edersin?
Apar topar olunca nevresimimi bohça, yastık kılıfımı torba yapıp taşındım. Aklınızda bulunsun çok sıkışırsanız yastık kılıfının açık tarafını tutamak yeri yapıp çanta olarak kullanabilirsiniz. Ama sakın kolay tutmak için delik açmayın, yırtılır.
Nevresimi bavul olarak kullanmak durumunda kalırsanız en altına kartonumsu bir şey koyun. O zaman sürüyerek taşıyabilirsiniz. Nevresimin içine 2-3 bavulluk eşya koyabilirsiniz. Ama koyarken arada ellerinizle tartın. Yerleştirmeyi tamamladıktan sonra üstten boğum yapıp eşyaları olabildiğince sabitleyin. Aksi halde eşyalarınız çok hırpalanır, polisin eline düşmüş eylemciye döner.
***
6 saatte 4 No’lu Cezaevi’ni, Nazi kampı boşaltır gibi terk edip 1 No’lu Cezaevi’ne getirildik. Tuncay’la birlikte ayrı bir bekleme yerine konduk. Camdan öteki tutukluların önceki koğuşta kimlerle kalıyorlarsa onlarla birlikte getirilip 15-20 dakika geçmeden yine aynı şekilde yeni koğuşlarına götürülüşünü izlerken bize ayrı bir muamele yapılacağını hissettik.
O an müthiş bir ıssızlık çöktü içime.
Bütün duygularım beni terk etmişti. Ne hüzün, ne kızgınlık, hiçbir şey hissetmiyordum. Meğer duygusuzluk çöl gibi bir şeymiş.
***
Silivri’de 10 cezaevi var. Bir anlamda cezaevleri zinciri.
Dünya oteller zinciri, marketler zinciri yapar; biz cezaevleri zinciri. Bu işin bir yanı, bir de yapım öyküsü var.
Cezaevi zinciri Türkiye’nin en verimli tarım arazisi üzerinde kurulu. İleriye dönük planlar yaparken buranın bir bölümünün müze, bir bölümünün de büyük bir tarım işletmesi olması için çaba harcasam diyorum…
Bahar aylarında betonun arasından ot fışkırıyor, 3-4 yaprağa kadar ulaşıp bize umut veriyor.
Silivri cezaevleri zincirinin planlaması yapılırken AB standartları esas alınmış. AB temsilcileri de inşaata bakıp, “çok uygun” demişler. Kaba işler bittikten sonra iç düzenleme yapılırken AB’ye karşı hile yapmışlar bir kişilik odalara ikili ranza yerleştirip üç kişilik yapmışlar.
Şu anda benim kaldığım müşahede hücresi yan yana 5 hücreden oluşan bir koğuş. Her hücrenin kapısı kapanıyor, yemek ve benzer dağıtım hücre kapısının mazgalından yapılıyor. Ama bizi müşahede hücrelerinde değil de normal odada tek başına tuttuklarını söylemek için 5. hücreyi yıkmışlar. Havalandırmaya bir kapı açmışlar. Bu da projeye karşı hile.
Noktayı ilk günün en gerilimli anıyla koyalım. 28 Şubat sabaha karşı 03.00’te tek tek hücrelere koyacaklarını selamsız-sabahsız pat diye söylediklerinde itiraz ettik. Tartışma büyüyünce 50 kadar gardiyan ve görevli çevremizi sardı. Gardiyanların çoğu genç, iyi niyetli insanlar. Bir an önce işlemin bitmesini istemekten başka düşünceleri yok. Çoğuyla selamlaştık.
Tek kişilik hücreden dönüş yok, kesin deyip, bizimle muhatap olanlardan bazılarının öyle bir yüz ifadesi vardı ki…
O an Ankara’dan emir gelseydi:
“İkisi asılacak. İçinizden bu işi yapacak olan var mı?”
En az iki el kalkardı.
Onlardan biri ertesi gün koğuş kapısına gelince, bu gözlemimi, aynen yukarıdaki ifadelerle yüzüne söyledim…
Gerisi kalsın…

0 yorum:

Yorum Gönder