11 Mart 2011 Cuma

Silkinme -Mümtaz Soysal

 Silkinme

SONUN başlangıcından söz etmek bazılarına fazla karamsar geldiği gibi, bazılarına da aşırı iyimser gelmiş olabilir; hele aydınlığın yakınlaşması anlamında edilmiş bir söz ise.

Peki, öyle değil mi? Tanyerinin ağarması zifiri karanlıktan sonra gelmiyor mu? Şimdiki karabasandan içleri kararanlar tanyerine inanmayıp da bezsinler, vazgeçsinler, gitgide koyulaşan karanlığa razı olup büsbütün teslim mi olsunlar? Kuruluşuna doksan bir yıl öncesinin 23 Nisan’ında bir Meclis’le başlanan Cumhuriyet, 75 milyon insanı Akbal’ın söz ettiği tımarhaneyi doldursunlar diye mi yetiştirdi? Tımarhaneden kurtulmayı düşünenler, yine aynı Cumhuriyetin amaçladığı demokrasi çerçevesinde çıkış yolunu bulamayacak kadar akılsız, izansız, yöntemsiz olamazlar.

Bir an önce başkanlık sistemine geçip bir çeşit “çağdaş padişahlık” dönemiyle Türkiye’yi yüceltmeyi kurgulamış bir başbakanın önderliğiyle seçime girecek bir iktidar partisinin “kaçınılmaz” denen zaferine karşı bir “cumhuriyetçi birliktelik” oluşturmak başarılamayacak bir iş değildir. Yeter ki, gerçekten cumhuriyetçi olduklarını söyleyenler, birbirinin cumhuriyetçiliğine güvenen siyasal parti liderleri bir masa çevresinde ve halkın gözleri önünde toplanıp bu birlikteliğin “modalite”sini, yani gerçekleştiriliş tarzını, kurallarını ve yöntemlerini konuşabilsinler.
Partilerden büyük sivil toplum kuruluşlarına, demokratik kitle örgütlerine dalga dalga yayılması gereken ve ana düşüncesi genel seçimden bir iktidar çoğunluğuyla çıkmak olacak böyle bir girişim elbet bencillikten ve küçük hesaplardan uzak, büyük özveri, açıklık, içtenlik, dayanışma ve disiplin isteyecektir.
Her şeyden önce ve doğal olarak, önümüzdeki kısa zamanı iyi kullanmaya yönelik bir disiplin, çalışma gücü ve beceriklilik.
Elbet “Bizim cumhuriyetçi kadrolarımızda bütün bunlar olsaydı zaten cumhuriyet bu durumlara düşmezdi” diye mırıldanışları duyar ve dudak büküşleri görür gibi oluyorsunuzdur.
Olsun. Doksan iki yıl önce bir adam Samsun’a ayak basarken de böyle olmadı mı? “Peki, ya karizma yokluğu” diyorsanız, her birinizde mutlaka bulunan ve ufak çocukların “Benim babam, benim ablam…” diyerek birbirine anlatıp övündükleri küçük karizmalar var ya, onları bir araya getirince hiç değilse büyükçe bir karizma da mı çıkmaz?

0 yorum:

Yorum Gönder